Gerçekten Bir Rock Yıldızı Gibi

Ve ilk etkinliğimi atlattım.

Başıma bir iş gelmedi. Çocuklar gerçekten iyi vakit geçiriyormuş gibi görünüyordu. Sınıflardan birinin (iki sınıf vardı etkinlikte) Beden Eğitimi dersine yetişmesi gerekiyordu ve etkinliğin başında canları sıkkındı; ama sonuna geldiğimizde gitmek istemediler. Bu iyiye işaret olmalı.

Etkinlik sonrasında Kırmızı Saçlı Kız’la yemek yerken de konuşuyorduk. Tek bir sözcükle anlatmak gerekirse, gerçeküstüydü.  Yaptığım şey bir özel okulda iki tane 6. sınıfla, yani 50 kişiye 1 saat geçirmekti aslında; ama yaşadığım deneyim bir rock yıldızınınkine eş değerdi.

Burada ‘rock yıldızı’ dememin tam sebebini bilmiyorum. Galiba bir kısmı Neil Gaiman gibi gıpta ettiğim ve çok sevdiğim yazarların böyle tanımlanması olabilir. Diğer kısmıysa gerçekten beklemediğim bir ilgiyle karşılaşmış olmama yorulmalı.

Okula giderken çok heyecanlıydım. Kırmızı Saçlı Kız yanı başımdaydı, ona sorabilirsiniz. Beni hiç böyle stresli görmemişti. Gerçekten nefes almakta zorlanıyordum. Boynum kasılmıştı. Sırtım ağrıyordu. Başım ağrıyordu. Sağ bacağımı rahat oynatamıyordum. Vücudum gerilebileceği kadar gerilmişti yani.

Hazırlamış olduğum konuşmaya hakim değildim. O sabah 5 kilometre koşmuş ve koşu sonrasında yapacağım konuşmayı aklımdan geçirmiştim. Aklımdan geçirdiğim versiyonunda her şeyi berbat ediyordum ve gerçek versiyonda da sonumun böyle olmaması hiçbir sebep görmüyordum.

Yağmurlu bir gündü. Okula geldik.

Beni karşılayan Türkçe öğretmeninin yanında iki tane de öğrenci vardı. Ellerinde birer kopya okunmuş ‘Gökyüzüne Düşen Kız’ tutuyorlardı. Öğretmen öğrencilerinin benim doğumgünüm olduğunu farkettiğini, ve bu yüzden daha da heyecanlı olduklarını söyledi. Ellerinde ‘Gökyüzüne Düşen Kız’ tutan iki çocuğa baktım. Kafalarını aşağı çevirmiş, bana kaçamak bakışlar atıyorlardı. O an rahatladım.

Ben ne kadar gerginsem, çocuklar on katım gergindi. Sanıyorum benimle gerçekten tanışmak istiyorlardı, bir şekilde yaptığım şeyi sevmiş olmalıydılar. Öyle bir utangaçlık vardı yüzlerinde. Onları rahatlamanın tek yolu da benim rahat olmam olurdu.

İşte böyle çıktım sahneye. 50 kadar çocuk bana ‘iyi ki doğdun’ diye şarkı söylerken sahneye çıktım. Ceketle rahat edemediğimi farkettim ve ceketimi asıp derin bir nefes aldım. İlk kez böyle bir şey yapıyordum, ben de Neil Gaiman’ın bir tavsiyesine uydum. Ne yaptığını bilen birinin taklidini yaptım.

Sanki ilk kez değil de yüzüncü kez, beşyüzüncü kez konuşuyormuşum gibi anlattım da anlattım. ‘Uydurukçuluğa Karşı Bir Savaş Açtım’ başlıklı konuşmamı neredeyse hiçbir şey unutmadan sonuna kadar getirebildim. Bazı yerlerde çocukları gerçekten güldürebildiğimi hissettim. Dikkatlerini çekmek istediğim yerlerde çoğu zaman çekebildim.

Bir amacım vardı bu etkinliğe başlamadan önce. Buradan çıktıkları zaman yanlarında götürebilecekleri, yıllar sonra bile belki hatırlayabilecekleri şeyler söylemek. Başarılı olduğumu düşünmek istiyorum. Gözlerinde parıltı gördüğüme neredeyse eminim.

Sonra soru-cevap bölümü başladı. Gerçekten hiç böyle bir şey beklemiyordum. Sadece çok soru sormadılar (süremiz tüm soruları cevaplamaya yetmedi), aynı zamanda hiç beklemediğim, beni hazırlıksız yakalayan, gafil avlayan sorular sordular.

Her şeyin, evlerin, insanların, giysilerin beyaz olduğu bir yerde şemsiyenin neden kırmızı olduğunu sorduar. Verecek güzel bir cevabım yoktu.

Aksel’le ilgili, Nil’le ilgili, gökyüzüyle ilgili öyle sorular sordular ki; ‘cevabı ikinci kitapta’, ‘üçüncü kitabı beklemen gerekecek’ cevaplarından başka cevaplar veremedim bile.

İ-na-nıl-maz-dı.

Hiç beklemiyordum. Gafil avlandım.

Sonra imza faslı başladı.

Daha önce de kitabımı imzaladım. Kaldı ki en keyif aldığım şeylerden biri. Zannediyorum ki bir yazar için en keyif verici, en tatmin edici deneyimlerden de biridir.

Bu farklıydı. Türkçe öğretmeni bana süremizin sonuna geldiğimizi işaret etti. Başka soru alamayacaktık. Şimdi kitabını imzalatmak isteyenler yanıma gelebilirdi.

Koştular. Yarıştılar. Sıraya girdiler ve her bir imzada yeni sorular sordular. Kendimi gerçekten bir rock yıldızı gibi hissettirdiler.

İçlerinde ‘aslında kitap okumayı hiç sevmediğini, sevdiği ilk kitabın bu olduğunu’ söyleyenler de vardı, ikinci kitabın adını duyunca ne hakkında olduğunu tahmin etmeye çalışanlar da. Beni Instagram’da, Twitter’da takip etmek istediler.

Gerçek bir rock yıldızı gibi hissettirdiler.

Sonraki etkinliklerimi iple çekiyorum.

Diğer konulara gelecek olursak; Kasım ayındayız. Kasım ayı, NaNoWriMo ayı. Yani Roman Yazma Ayı. Normalde projeye dahil olan yazarlar bu ay 50 bin sözcük yazmak üzere söz veriyorlar. Kendi kendinize koyduğunuz bir zaman kısıtlaması ve hedef olduğu için de koştur koştur, haldır huldur gidiyorsunuz hedefe.

Ben şimdiye kadar hiç katılamamış, layıkıyla dahil olamamıştım. Bu seneyse kendimi sürekli yazmaya itecek bir şeye ihtiyacım olduğuna karar verdim. Bu yüzden de projeden bağımsız olarak kendime bir hedef koydum. Kasım ayında 20 bin sözcük yazmak istiyorum. Blog yazıları, diğer çocuk kitabı, Gökyüzü Krallığı için 3. kitap… Ne olursa, toplam 20 bin sözcüğe ulaşmak istiyorum. Daha hedefin başındayım; ama bakalım ne olacak.

10 Kasım’da 3. kez yabancı bir yazarla söyleşi yapıyor olacağım. Önce China Mieville, sonra Jane Rogers, şimdiyse Hugh Howey. Kayıp Rıhtım Video Röportajları Serisi’nin 2. durağı olacak.

MonoKL Yayınları’ndan muazzam bir baskı kalitesiyle çıkan SİLO adlı kitabı vesilesiyle yapacağız söyleşiyi. Yayınevi Howey’i TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı için getirmiş. Gerçekten hem kitaba, hem yazarına verdikleri değeri oldukça takdir ettiğimi söylemeliyim.

Kitap birbirine bağlı 5 novelladan oluşuyor. Önce e-kitap olarak çıkıp yakaladığı ünle yayıncıları ve film sektörünü peşinden koşturmuş bir hikaye. Bu haliyle de alışılagelmişin dışında bir başarı öyküsü. Okumaya başladığınız anda anlıyorsunuz tüm bu ilginin nedenini. Harika bir hikaye anlatıyor bize.

Röportaj yarın. Ardından masamın başına oturuyorum. 3’te 1’ini geride bıraktığımız bir Kasım var. Yazmam gereken binlerce sözcük var.

Sizlere anlatmak istediğim bir sürü hikaye var.

Reklam

Yazar: Orçun CAN

I write and read and shoot and watch - in reverse order.. // Yazıyorum, okuyorum, çekiyorum, izliyorum.. ama ters sırayla..

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: