
Hayatım boyunca defterlerim oldu. Bunun o kadar da blog-değerli olmaması gerekiyor. Sonuçta yazıyorum ve yazmak için de defterlere ihtiyacım var; yine de son zamanlarda düşünüyorum, her defterin şu ya da bu şekilde bir hikayesi, bir anlamı var. Ne için kullanıldıkları, ne zaman nerede alındıkları, ne kadar dolduklarıyla hepsinin yeri ayrı. Özellikle de Kırmızı Saçlı Kız‘ın aldıkları. Onların yeri hep ayrı.
Geçtiğimiz yıl bu vakitlerdi. Sonbahar iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Ben Yeryüzünden Gelen Adam’ı henüz birkaç hafta önce teslim etmiştim ve yeni bir işe başlamıştım. Eskisinden daha büyük bir kanalda, bu sefer 24 saat yayın yapan bir haber kanalında işe başlamıştım ve korkuyordum. Kaçırdığım ve kaçırabileceğim tüm planlarım için korkuyordum.
İşte o zaman aldı Kırmızı Saçlı Kız köpekli ajandamı. Haftalarca her gittiğimiz kitapevine, her kırtasiyeye baktığını hatırlıyorum. Ben o sırada defterlerin önemini kavrayamamıştım; ama o çoktan biliyordu. Böyle bir dönemde bana eşlik edecek olan ajandam, bir meslektaş, bir suç ortağı kadar önemliydi.
Onun, benim aksime çok belli istekleri vardır defter ve ajandalarından. Ajandanın 16 aylık olmasını, akademik takvimlere göre düzenlenmiş olmasını ister. Yeterince küçük olmasını; ama not alacak bol yeri olmasını ister. Sayfalarında dikkat dağıtacak sözler, resimler vs. olmamalıdır; ama kapağı çantadan her çıkardığında gülümsetecek kadar güzel, ve bir o kadar da özgün olmalıdır.
Benim ayrıntılı isteklerim daha çok kalemlerden yana. Kurşun kalemle yazmam. Uniball’un bir serisi vardır kullandığım, ve başkasına gitmem. Tükenmez kalemin olabildiğince yumuşak yazması gerekir, fazla mürekkep akıtan kalemler gözümde haindir. Dolma kalemlerimin basit olması, yağ gibi kayması gerekir. Tombalak kalemleri sevmem, ince uzun kalemleri hiç sevmem.
ama kalemler başka bir yazının konusu. Kırmızı Saçlı Kız‘ın bana aldığı farklı defterler var. Bir önceki işyerimde not aldığım defterimi doldurduğumda haykırışlarımı o duymuştu. Retro Kamera defteri bunun sonucu geldi. Şimdi envai çeşit notlarımın ilk durağı orası. Yeni bir fikir, gelişmekte olan bir proje, işle ilgili bir ayrıntı… Hepsi yolcuğuna oradan başlıyor.
Cinema Paradise‘ın önemi önümüzdeki aylarda belli olacak. Kalkıştığımız çılgın bir işte Kırmızı Saçlı Kız ve bana, o ve Retro Circus eşlik ediyor. Her gün uğraşmamız gereken yüzlerce ayrıntıyı tek tek not ediyor, bize hatırlatıyorlar. Kötü çizimleri, iyi çizimleri ve okunamayan yazıları saklıyorlar.
Gökyüzüne Düşen Kız’ı yazmaya başlarken kağıtlara notlar alıyordum; ama kısa süre sonra böyle baş edemeyeceğimi anladım. Puantiyeli defter, diğerlerinin aksine küçük bir lise defteri; ama Gökyüzü Krallığı serisi için notları barındırdığından belki de şu an içinde en çok hazine bulunduranı.
Bir de diğerleri var tabii. Kafasına Göre Dergi de defterlerin önemini biliyor olmalı. Zira, dergiye öykü yazdığım ilk sayıyla birlikte bana bir de defterlerini gönderdiler. Henüz boş; ama hain planlarım var.
Ve daha bir hafta önce aldığım çizgiromanlı defter… çünkü… çizgiromanlı güzel dokulu bir defter varsa neden almayayım ki?
Hayatımızın ilginç bir dönemindeyiz. Rollercoaster üzerindeysek, en tepeye çıktık. Artık son santimleri pistonlardan gelen BUF BUF BUF sesleriyle (piston sesi bu mudur yav?) yavaş yavaş çıkıyoruz. En tepeden son kez etrafımıza bakacağız, ve tam Buna hazır değiliz, diye bağırırken son sürat aşağı gitmeye başlayacağız.
Yeni doktora defterleri, hesap defterleri, yönetici karar defterleri…
İşte asıl çılgınlığı siz o zaman görün.