“Kendim İçin Yapmam Gereken” ya da “Yeryüzüne Bakan Teleskop”

Bir gece oldu ve bir anda oldu. Masanın başında oturmuş, artık  siyahtan laciverte dönmeye başlayan gece göğünü izliyordum. Yazdığım öykünün bir sonraki cümlesini düşünüyordum. Tam o anda fark ettim. Son 2 yıldır, bir teslim tarihi geçirmeden, kendi keyfime göre hiçbir şey yazmamışım.

Aslında bu yazının temeli bu. Garip bir kaos, bir çeşit teslim tarihleri fırtınası içerisinde yüzüyorken buldum kendimi ve çekip çıkarmam gerektiğini fark ettim. Bunun ne bana, ne de o teslim tarihini verenlere hiçbir faydası yok.

Biliyor olabileceğiniz üzere, 1 yılı aşkın süredir Kafasına Göre Dergi’de düzenli olarak yazmaya çalışıyorum. “Çalışıyorum” dedim; çünkü bu süreçte gerçekten derginin bir sayısına öykümü yetiştiremediğim için o sayıya çıkamadım. Sürekli iletişimde olduğumuz İdil başta olmak üzere dergide emeği geçen herkes dünya tatlısı insanlar; ama eminim sorsanız ben onların favori insanlarından olmazdım. Çünkü tarih verilir, Orçun geciktirir. Orçun’a hatırlatılır. Tekrar tekrar söylenir. Son anda öykü gelir. Bu işleyen bir sistem değil. Ne ben yazdığım öyküden keyif alabiliyorum, ne insanlar istedikleri şekilde iş yürütebiliyor.

Bazen öykünün bir noktasında takılıyorum. Bazen kafamda her şeyi bitirmiş olsam da bir türlü masanın başına geçemiyorum. Bazense gerçekten kafam bomboş oluyor. Hem kendime, hem öykülere, hem başkalarına haksızlık ediyorum her seferinde.

Kayıp Rıhtım sitesiyle olan bağımı biliyorsunuz. Öykü Seçkileri‘nin yeni yılı için Türk milotolojik figürlerinin kullanıldığı bir dizi öyküden biri de benim. Öyküyü gerçekten seviyorum; zira seçki için rica gereği yapılacak bir küçük öyküden çıkan fikir; şimdi iyice şekillenip bir novellaya dönüştü. “Yekta’nın Yedi Günü” adlı novellanın ilk bölümü, 7. Yıl Özel Seçkisi kapsamında yayınlandı. Novellayı yazıp tamamlamayı gerçekten iple çekiyorum; ama yazının en başında bahsettiğim an da tam o ilk bölümü yazarken gerçekleşti.

Bir çeşit aydınlanma yaşadığımı hissettim. Beni o kadar heyecanlandıran fikir o sırada külfetten başka bir şey değildi. Teslim tarihimi kaçırmış, üç kez uzatmıştım. Üstelik o tıkanıp da bir türlü çıkmayan son kısmı, zamansızlık nedeniyle öyle zorlama geliyordu ki; yazdıklarımın sadece kalburüstü olduğuna emindim. İşte o an aydınlandım. Bir şey yapmasam bu böyle devam edecekti. Sırf teslim tarihi geldiği için, geçtiği için potansiyelinin altında öyküler, keyfin eziyete dönüşmesi, ve bunun sonrasında beni daha derinden etkileyebileceği fikri çok korkuttu. Ben de bir karar aldım.

Bir süre teslim tarihli yazı işlerini kabul etmeyeceğim. Kafasına Göre Dergi‘nin Temmuz sayısında çıkacak olan “26B” adlı öyküm, şimdilik dergideki son öyküm olacak. Teslim tarihlerinden uzakta neler çıkarabileceğimi bilmiyorum; ama dergiye uygun şeyler yazarsam onlara yine göndermek istiyorum. Yayımlayıp yayımlamama takdiri onlara kalmış.

Bir de Kayıp Rıhtım 7. Yıl Özel Seçkisi’nde yer alan “Yekta’nın Salı Günü” var. Dediğim gibi, bana en çok keyif veren öykülerden biri. Okuyun lütfen. Aylık Öykü Seçkisi’nin sitesi de güncellendi üstelik. Hiç değilse bir girin bakın, göz atın isterim. Bunun dışında, bir süre boyunca benden başka bir şey alabileceğinizi sanmıyorum. Dediğim gibi, kendimi biraz yıpranmış hissediyorum. Toparlanmaya ihtiyacım var.

Başka işler, başka koşturmalar, uyuşmayan tarihler derken arka plana attığım, üstüne eğilemediğim daha pek çok şey var. Hepsiyle de ilgilenmek istiyorum. Neredeyse 1 yıl önce, Yeryüzünden Gelen Adam çıktığında, siteye Gökyüzü Krallığı hakkında bilgiler paylaşacağım bir bölüm eklemeyi düşünmüştüm. Hatta Buket’le konuşmuş, yeni çizimler üzerine anlaşmıştık. Kitapları sevip de internette daha fazlasını isteyenler için böyle bir tatlılık peşindeydik. O içerikleri bile hazırlayamadım.

Yazmak istediğim onca farklı şeyi katmıyorum bile. O yüzden belki de böyle bir araya ihtiyacım var; ama aslında tam da bir ara olmayacak. Yine aktif olarak çalışacağım. Bu süreçte ilk olarak, teslim tarihi Mart olan, Mayıs’a uzatılan ve benim o uzatılmış teslim tarihini bile 2 ay geciktirmiş olduğum çevirimi vermem lazım. Çok güzel bir kitap, çevirmek çok hoşuma gidiyor; ama iş ahlakına ters düşen bir şekilde yine teslim tarihleriyle aram pek kötü. Hiç değilse bayramdan önce bitirmek istiyorum.

“Yekta’nın Yedi Günü”nü de bitireceğim. Ama onun için tarih vermiyorum. Özellikle Kerem karakteri ve hikayenin genel akışı açısından beni de keyiflendiren, tatlı bir şey yakaladığımı hissediyorum ve bu yüzden kendi seyrinde gitmesi gerekiyor. Ne zaman biterse, o zaman bitecek.

Ve tabii ki de Gökyüzü Krallığı serisinin 3. ve son kitabı var. Onu bitirmediğim her gün, ilk iki kitabı okuyup da beğenen bir sürü çocuğa haksızlık ediyormuşum gibi geliyor; ama diyorum ya, tarih koymak istemiyorum. Yine de çevirim biter bitmez, 3. kitabı da tamamlamak için canla başla çalışacağıma söz verebilirim sanıyorum.

Böyle 3. kitap, 3. kitap diye söylemek de zor oluyor. Geçtiğimiz ay, Ankara’daki harika bir etkinlikte de paylaşmıştım aslında adını. O yüzden belki değişir; ama şimdiki haliyle son kitabın adını da duyurmuş olayım.

Yeryüzüne Bakan Teleskop.

İyi bir yaz geçirmeniz dileğiyle,

Orçun.

Reklam

Yazar: Orçun CAN

I write and read and shoot and watch - in reverse order.. // Yazıyorum, okuyorum, çekiyorum, izliyorum.. ama ters sırayla..

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: