İnternetin aslında olmadığı bir yerdeyim. Bazı komşuların var. Bazı günler bizim de var. Bazı başka günler telefonum sayesinde internete ulaşabiliyorum; ama bir dizi kısa cümleden de anlaşılabileceği gibi temelde internet erişimim yok. İşte tam da bu yüzden yazmak istediğim, paylaşmak istediğim bazı küçük önemsiz şeyler ile ilgilisine ilginç gelebilecek daha önemli bazı şeyleri paylaşmakta geciktim. Herhalde bir-iki ay içerisinde tekrar daha düzenli bir hayata geçeceğimi düşünüyorum.
Kayıp Rıhtım sitesiyle olan bağımı artık biliyorsunuzdur. Birkaç hafta önce değerli arkadaşım Hakan Tunç site için benimle bir söyleşi gerçekleştirdi. Birileri ilk kez yaptığım şeyler hakkında bana soru sordu. Daha iyi bir sözcük bulamamanın verdiği yüz buruşukluğuyla bu deneyime “tuhaf” ve “ilginç”ti demek istiyorum. Zannediyorum röportajın bazı yerlerinde kendimi zeki göstermeye çalıştım, muhtemelen bazı yerlerinde aptal gibi de görünmüşümdür; ama ilginizi çekerse buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Gökyüzüne Düşen Kız’dan, öykülerden, kısa filmlerden, kırmızı saçlardan, anneannelerden bahsediyorum. Sıkılabilirsiniz.
Daha da yakın bir tarihte, yine Kayıp Rıhtım’da, Bahri Doğukan Şahin tarafından Gökyüzüne Düşen Kız’ın incelemesi yayımlandı. Bağlantıyı paylaşmadan önce uyarmalıyım ki kitap hakkında SPOILER’lar içeriyor. O yüzden katilin aşçı mı, hizmetçi mi, yoksa kimsenin beklemediği şekilde babaanne mi olduğunu bilmek istemiyorsanız, incelemeyi okumayın.
Bunun dışında inceleme de tıpkı söyleşi gibi tuhaf hisler bıraktı bende. Kitabın yayımlanacağı haberi geldiğinde de böyle olmuştu. Tabii ki sevinmeniz gerektiğini biliyorsunuz ve tabii ki çok (çok) seviniyorsunuz da… ama o sırada ilk kez karşılaşılan bu durum tüm duyguları, düşünceleri felç eden bir şok dalgası yayıyor.
İlk şok dalgası geçip de tekrar okuyunca incelemenin kitaptan ve benden iyi şekilde bahsetmesi beni çok mutlu etti. Hala bekliyorum (Neil Gaiman’ın da bahsettiği bir korkuyla) ki biri çıkacak ve diyecek ki: “Hey siz bu kitabı basmışsınız; ama bu kitap kakayla dolu”. Bu cümlenin kitap hakkında çıkan ilk incelemede kullanılmamış olması inanılmaz bir rahatlamaydı. Hatta inceleme bir noktada kitabın bir ilk kitap gibi durmadığından, deneyimli bir elden çıktığını söylüyor ki; J. K. Rowling’in Robert Galbraith takma adıyla bir polisiye roman yazıp benzer bir yorum almasıyla birlikte kendi kendime hatırlatıp gülümsediğim küçük bir şakaya dönüştü.
Evet kendi kendime şakalar yapıyorum. İncelemeye buradan ulaşabilirsiniz. Bahri Doğukan Şahin’e bir kez daha beni ve kitabımı onurlandırdığı için teşekkür ederim.
Yapmam gereken işler var. Şu anda Gökyüzüne Düşen Kız’ın devamı üzerinde çalışıyor olmalıyım ve tüm bu internet yoksunluğuna rağmen erteleyip duruyorum. İçimde yalancı bir his çok az işimin kaldığını söylüyor… Umarım bu sefer yalan söylemiyordur.
Ha bir de, bu aralar içimde bir Sherlockyen şeyler yaratma isteği var. Ne yapacağımı, kendimi dinleyip dinlemeyeceğimi bilmiyorum; ama bir çeşit arşiv görevi görmesi açısından buradan da bildirmek istedim.
Yazmayı özledim. Kablosuz teknolojiyi özledim. Kırmızı Saçlı Kız’ı özledim. 40.
Yazınızı güzel geçirmiş olduğunuzu umuyorum,
Orçun.