Yeni bir şeye başlarken, neden eskisinden bahsederiz? Daha doğrusu neden geride bıraktıklarımızın kötü yönlerine odaklanırız? Yeni bir yıla başlarken neden dileklerimiz geçen yıl yapamadıklarımıza, aldığımız kararlar başaramadığımız planlara göre belirlenir? Başka türlüsü mümkün değil mi?
Her yılın sonunda, yeni yıla dair dileklerimi yazıya dökmek benim için kişisel bir gelenek haline geldi; ama bunu yapabilmek için geçirdiğim yıla dönüp bir bakmam gerek. İşte bu düşüncelerden yola çıkarak, bu sefer geriye baktığımda iyi anlara, güzelliklere odaklanmaya karar verdim. Eğer yalnızca yeni yıl dileklerinin peşindeyseniz yazının son paragrafına uçabilirsiniz.
2018 daha önce hiç yapmadığım kadar çok yazdığım bir yıl oldu. Tüm yıl toplam 50 bin sözcüğe yakın yazdım. Yeryüzüne Bakan Teleskop’u bitirdim, Rüyagezer’i bir televizyon dizisi formatında yeniden yazdım, yeni bir romana başladım. Bunların yanında bir de doktora tezimin kayda değer bir kısmını tamamlamış oldum.
Uzuuuuun bir zaman sonra, hem de istediğim gibi bir şiir yazdım. Bunun neden önemli olduğunu, neden bu kadar uzun sürdüğünü belki başka bir yazıda açıklarım; ama Büyük Dalga, Kafasına Göre Dergi’nin 24. sayısında, 2019’un ilk günlerinde yayımlandı ve bu “eve dönüş” inanılmaz bir rahatlama hissi getirdi. Burada yazdıklarımı takip ediyorsanız, Kafasına Göre, Kayıp Rıhtım, Marşandiz gibi yazdığım bütün mecralardan kendimi nasıl geri çektiğimi, sonra da bir yılı aşkın süre nasıl da hiçbir şey yazamadığımı biliyorsunuzdur. Bu yüzden hakikaten eve dönüş gibi bir his bu yaşadığım.
Can Koçak ile bir podcast’e başladık. 2018’in son haftası ilk iki bölümü yayımlandı. 2019’un ilk haftası 3. bölüm gelecek ve sonra da her hafta bir bölümle devam edecek. Son 2 yıldır Oscar Ödül Töreni öncesi o yılın akademi ödüllerini yorumladığımız, bunu yaparken de oldukça çirkinleştiğimiz bir program yapıyorduk “Akademi Hödükleri” adıyla. Bunu her hafta iki kültürel olaydan bahsettiğimiz, yarım saatlik bölümler halinde bir dinlenceye dönüştürdük; kolay erişilmesi için de Spotify’da (yakında Apple Podcasts’te de olacak umarız) dinlemeye sunduk. Spotify’da podcast’ler bölümüne girip “akademi hödükleri” diye aratmanız yetecektir sanıyorum. Takip ederseniz de her yeni bölüm eklendikçe ayağınıza gelecektir.
Son olarak Kırmızı Saçlı Kız’ın müzik projesi Glasxs’e olan katkımla barıştım. Nedenini şimdi anlayamadığım bir şekilde (ama muhtemelen beni bütün o yazı mecralarından uzaklaştıran nedenlerle aynı neden) sürekli olarak adımın geçmesinden sakınıyor, kendimi adeta sildirmeye çalışıyordum. Artık öyle bir şey yok. Sevdiğim kız sevdiğim müziği yapıyor, ben de zaman zaman görsel olarak, zaman zaman fikirsel olarak, hatta bazen teknik, lojistik olarak yardımcı oluyorum. Nasıl Nil’in dedesinin de çocukken gökyüzüne düşebildiği fikrini bana o verdiyse, ben de onun sanatını etkiliyorum.
Evlilik böyle bir şey sanırım.
2018’e girerken yapmayı umduğum şeylere bakıyorum. YBT bitti. Rüyagezer dizisi bitti. Yeni romana başlandı. Müthiş. Her on günde en az bir kitap okuyayım demişim, ama iki haftada bir kitap okuyabilmişim anca. Yarı maraton koşmak istemişim, koşamadım.
Sorun değil. Dedim ya, yaptıklarımıza, başardıklarımıza, mutlu olduklarımıza odaklanalım. 2018 başından sonuna Londra’da olduğumuz ilk senemizdi Kırmızı Saçlı Kız’la. Bu şehri seviyorum. Yürüyüş yapalım diye çıktığımızda önümüzdeki parklardan birini seçmeyi, tanımadığım insanlarla sırf köpekler hak etmediğimiz kadar tatlı diye sohbet etmeyi, marketimin sushi reyonunu yağmalamayı seviyorum.
Mahallemin kütüphanesini, üniversitemin kütüphanesini, üyesi olduğum Senato Kütüphanesi’ni de çok seviyorum. Her gün çalışacağım kütüphaneyi bu şekilde seçebiliyor olmak muh-te-şem.
İşte böyle giriyorum 2019’a. 2018 yazında Kırmızı Saçlı Kız’la yeni yıla yalnız girmeye karar vermiştik. Bir yere gideriz, birkaç günlük küçük bir kış tatili yaparız demiştik. Sonra tatile harcayacağımız parayı başka bir şey için biriktirmeye karar verdik. O yüzden şimdi yeni yıla girerken evde, huzur ve bol led ışıkla oturuyoruz.
Ben birazdan bolonez yapacağım. Favori cabernet sauvignon’umuz buzdolabında soğuyor. Danimarkalılar hygge için ortalama beş-altı mum yakıyormuş, evde şu an yanan mum sayısı sekiz.. Kırmızı Saçlı Kız yanı başımda, üstünde 3 yıl önceki bir yılbaşı için hediye ettiğim elbise var. Onun aklı yeni şarkısında, benim aklım romanda.
Bu yıla başka türlü girmek istemezdim.
Bu demek değil ki 2019’dan dileğim yok. Dedim ya, kişisel bir gelenek artık. Yeni yıl dileği dilemeden eski yılı kapatmak istemiyorum. O yüzden hepimiz için geliyor:
Yeni yıl hepinize güven getirsin. Kendinize güvenin, kendinizi güvende hissettiğiniz yerlerde olun. Umarım bu yıl hiç tatmadığınız bir yemeği dener ve çok sever, sevmediğiniz bir kitabı yarıda bırakırsınız. Size iyi gelmediğini düşündüğünüz bir insanı da yarıda bırakmakta bir sakınca görmüyorum. Dünyada bin türlü çılgınlık oluyor ve tüm bu çılgınlıklara her an ulaşabiliyoruz; o yüzden dilerim bu yıl kendinize zaman ayırıp dünyada olan bitene karşı kısa süreler için de olsa gözünüzü kaptabilirsiniz. Siz, tüm dünyadan daha değerlisiniz. Mum olsun, şömine olsun, kamp olsun, en az bir kez yanan bir ateşin başında kendinizi dinlemenizi dilerim. Umarım o yanan ateşin başında sokulacak biri de olur yanınızda. Umarım sokulduğunuz kişi sizi sıkı sarar, size bilmediğiniz şeyler anlatır ve sizin anlattıklarınızı da dinler. Ve tabii ki her yıl olduğu gibi umarım o sokulduğunuz kişi tarafından; ya da başka bir kişi tarafından (ama yalnızca siz istiyorsanız)… öpülürsünüz. 2019 hepimize huzur & uğur getirsin.
Sevgiyle.
Orçun.